Doktorun Hukuki Sorumluluğu Halinde Tazminat Davası

Doktorun Hukuki Sorumluluğu Halinde Tazminat Davası


 

1. Hekimin (Doktorun) Hukuki Sorumluluğu Nedir?

Uygulamada kısaca ‘’tıbbi malpraktis’’ olarak ifade edilen tıbbi müdahalede bulunulurken hata veya ihmal sonucu bir zarara neden olunması durumunda hekimler(doktorlar) başta olmak üzere sağlık elemanlarının hukuki sorumluluğu gündeme gelmekte olup bu yazımızda hekimlerin hukuki sorumluluğu incelenecektir.

Hekimler görevlerini icra ederken hata, ihmal veya kusurlu davranışları sonucu ortaya çıkan zararlar nedeniyle ceza hukuku hükümleri kapsamında sorumlu oldukları gibi maddi ve manevi zararları tazmin etmekle de yükümlü tutulabilirler. Hekimlerin görevlerini icra ederken neden oldukları zararları giderme yükümlülüğü hekimlerin hukuki sorumluluğu veya hekimlerin tazminat sorumluluğu olarak ifade edilmektedir. Doktorun hukuki sorumluluğu kapsamında açılan maddi ve manevi tazminat davalarında (malpraktis davalarında) hekim ile hasta arasındaki ilişkinin hukuki nitelendirilmesi, sorumluluk esasının belirlenmesi açısından önem arz eden bir husustur.

Hekimlerin tedavi amacıyla gerçekleştirdiği her türlü faaliyeti ifade eden tıbbi müdahale, hekim ile hasta arasındaki bir sözleşme ilişkisinden kaynaklanabileceği gibi herhangi bir sözleşme ilişkisi bulunmaksızın gerçekleştirilmiş bir tedavi faaliyeti de söz konusu olabilir. Hekim ve hastane ile hasta arasındaki sözleşme ilişkisinin hukuki niteliğine ilişkin çeşitli görüşler bulunmakla birlikte öğretideki baskın görüş ve yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca bu ilişki vekalet sözleşmesi hükümleri ile açıklanmaktadır. Ancak estetik operasyonlar, protez diş yapımı gibi güzellik amacıyla yapılan tıbbi müdahalelerin söz konusu olduğu ayrık durumlarda hasta ile hekim arasındaki ilişkiye eser sözleşmesi hükümleri uygulanmaktadır. Vekalet ilişkilerinde bir sonuç garantisi bulunmazken eser sözleşmelerinde ise sunulacak hizmetin yanı sıra eser olarak nitelendirilen bir sonuç da taahhüt edilir. Dolayısıyla eser sözleşmesi hükümlerinin uygulandığı ayrık durumlar hariç olmak üzere hekim ile hasta arasında bir sözleşme ilişkisi mevcutsa bu ilişki vekalet ilişkisi olarak kabul edildiğinden hekimin, gerçekleşmesi istenen sonucun elde edilememesinden sorumluluğu söz konusu olmayıp sonuca ulaşmak için tedavi amacıyla gerçekleştirdiği fiillerde gerekli dikkat ve özeni göstermiş olması yeterlidir.

Hekimlerin hukuki sorumluluğu kapsamında ikame edilen malpraktis davalarında maddi ve manevi tazminat talepleri, hekim ile hasta arasında sözleşme ilişkisinin bulunup bulunmamasına ve aralarındaki ilişkinin niteliğine göre sözleşmeye aykırılık, haksız fiil ve vekaletsiz iş görme hükümleri ışığında değerlendirilmektedir.

2. Hekimlerin Hukuki Sorumluluğu Hangi Hallerde Doğar?

Doktor hatası, tıbbi uygulama hatası, yanlış tedavi gibi kavramlarla ifade edilen tıbbi malpraktis, mağdurlara belirli şatlar dahilinde dava açma hakkı tanımaktadır. Ancak tıbbi bakım sürecinde meydana gelen her olumsuzluğun tıbbi malpraktis kapsamında değerlendirilmesi mümkün olmayıp bu noktada komplikasyon olarak tanımlanan sonuçların ayrımı önem taşır. Zira hekimlerin, yanlış bir müdahale söz konusu olmadığı sürece komplikasyon olarak değerlendirilen sonuçlardan sorumlu tutulabilmesi hukuken mümkün değildir.

Yargıtay kararları uyarınca  aşağıdaki hususlar tıbbi uygulama hataları olarak değerlendirilmektedir:

 

- Teşhis hatası,

- Tedavi hatası,

- Tıbbi standarttan sapma,

- Müdahalenin yapılmaması veya geç yapılması,

- Hastanın vücudunda yabancı madde unutulması,

- İlaç dozunun yanlış ayarlanması.

 

Bu ve buna benzer birçok durum  tıbbi uygulama hataları kapsamında değerlendirilmekte ve bu gibi durumlarda hekimin sorumluluğunun doğduğu kabul edilmektedir. Tıbbi uygulama hataları nedeni ile tazminata hükmedilebilmesi için tazminat hukukunun genel ilkeleri ile uyumlu bazı şartların varlığı gereklidir. Buna göre hekimin hukuka veya borca aykırı bir fiili, tıbbi müdahale sonucunda gerçekleşmiş bir zarar, hekime atfedilebilecek kusur ve hukuka veya borca aykırı eylem ile zarar arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Bu kapsamda üzerinde durulması gereken en önemli husus, kusur ve kusurun ispatıdır. Gerek sözleşmeye aykırılık gerekse haksız fiil hükümlerine göre tazminat sorumluluğunun doğabilmesi için hekimin hukuka aykırı eylemi yaparken kusurlu olması gerekmektedir. Aksi takdirde hekimin sorumluluğuna gidilebilmesi mümkün değildir.

Kusurun ispatı noktasında da hekim ile hasta arasında hukuki ilişkinin niteliği önem taşımaktadır. Zira hekimin gerçekleştirdiği tıbbi müdahale bir sözleşme ilişkisine dayanıyorsa zarar gören yalnızca uğradığı zararı ve borca aykırılık ile zarar arasındaki illiyet bağını ispat etmekle ile yükümlü iken arada bir sözleşme ilişkisi bulunmaksızın hekimin haksız eylemi söz konusu ise hasta, hekimin kusurunu da ispat etmekle yükümlüdür.

3. Doktora (Hekime) Karşı Tazminat Davası Nasıl Açılır?

Hekim, hastasının zarar görmemesi için tıbbi gerekliliklere uygun şekilde hareket etmek ve mesleki açıdan gerekli tüm dikkat ve özeni göstermekle yükümlüdür. Hekimin buna aykırı davranmak suretiyle hastasına zarar vermesi durumunda sorumluluğu gündeme gelecek ve bu durumda hekime karşı tıbbi hatadan dolayı maddi ve manevi tazminat davası açılabilecektir. Hekim karşı açılan malpraktis davasında tazminata hükmedilebilmesi için hekimin eyleminin zarara yol açmış olması şarttır.

 

Hekime (Doktora) Karşı Açılan Maddi ve Manevi Tazminat Davasında Tazminat İçeriğinde Nelere İstenebilir?

Bir kimsenin malvarlığında rızası dışında meydana gelen azalma olarak tanımlanan zarar, varlığını iddia eden hasta veya hasta yakını tarafından ispatlanmalıdır. Zarar maddi ve manevi olarak ortaya çıkabilir. Hekimin kusurlu eylemi neticesinde bir zarar meydana gelmesi halinde gündeme gelebilecek maddi zarar kalemleri; tedavi giderleri ve çalışma gücünün kaybından ya da azalmasından doğan zararlardır. Hastanın ölmesi halinde ise hasta yakınları tarafından talep edilebilecek maddi zarar kalemleri; destekten yoksun kalma zararı, cenaze giderleri ve ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün yitirilmesinden ya da azalmasından doğan kayıplardır. Kusurlu tıbbi müdahale sonucunda zarar gören hasta veya ölen hasta yakınları duydukları acı, elem, üzüntü nedeniyle manevi zararlarının giderilmesini de talep edebilmektedir.

 

Kimler Hekime Karşı Maddi ve Manevi Tazminat Davası Açabilir?

Hekimin tıbbi müdahalesi sonucunda doğrudan maddi ve manevi zarara uğramış kişi ya da kişiler hekime karşı tazminat davası açabilir. Hastanın ölümü halinde tazminat davasını  hastanın yakınları da açabilir.

 

4. Hekime Karşı  Tazminat Davası Hangi Mahkemede Açılır?

 

Hekim (Doktor) kamu görevlisi ise, yani kamu hastanesinde görev yapıyorsa görev kusuru nedeni ile hasta veya yakınları doğrudan hekime karşı  tazminat davası açamaz.  Kamu görevlisi olan hekim aleyhine görev kusuru nedeni ile açılacak tazminat davaları, yalnızca idare aleyhine açılabilir. İdarenin, dava neticesinde tazminat ödemek zorunda kalması halinde ilgili kamu görevlisine rücu hakkı bulunmaktadır. Kamu personeli olan hekimler bakımından açılacak davalara ilişkin yargı yerinin saptanmasında sorumluluğu doğuran eylemin nitelendirilmesi önem taşımakta olup görev kusurlarından dolayı ilgili idare aleyhine açılacak davalar idari yargının görev alanına girmektedir. Ancak kamuda çalışan hekimlerin kişisel kusurlarının söz konusu olduğu hallerde tazminat davası, ilgili hekim aleyhine ve genel mahkemelerde açılacaktır. Kamu görevlisi olmayan, yani özel sektörde çalışan doktorlar aleyhine veya onların çalıştıkları özel hastaneler aleyhine açılan malpraktis davaları ise adli yargının görev alanına girmektedir.

5. Hatalı Tıbbi Uygulama Halinde Hekime Karşı Tazminat Davası Hangi   Sürelerde Açılmalıdır? Zamanaşımı Süresi Var mıdır?

 

Hekimlerin hukuka aykırı eylemleri sonucu zarar görenlerin hekime karşı tazminat talepleri kanunda öngörülen sürelerin geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Malpraktis davalarında zamanaşımı süresinin tespit edilebilmesi için uyuşmazlığın esasının tabi olduğu hükümlerin tespiti gerekmektedir.

Estetik Operasyonlarda Hatalı Tıbbi Uygulama Halinde  Tazminat Davası İçin Zamanaşımı Süresi Ne kadardır?

 

Estetik operasyonlar, diş yapımı veya güzellik amacıyla yapılan  diğer hatalı tıbbi müdahaleler söz konusu olduğunda ise eser sözleşmesine ilişkin hükümler uygulama alanı bulduğundan hekimin ağır kusurunun bulunduğu haller hariç tazminat talepleri beş yıllık zamanaşımına tabi iken hekimin ağır ihmalinin bulunması halinde ise zamanaşımı süresi yirmi yıldır. Zamanaşımı süresi, zararın varlığının öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır.

 

Estetik Operasyonlar Dışında Ortaya Çıkan Hatalı Tıbbi Uygulama Halinde Tazminat Davası İçin Zamanaşımı Süresi Ne kadardır?

 

Estetik operasyonlar ile protez diş yapımı gibi güzellik amacıyla yapılan tıbbi müdahaleler dışındaki tıbbi müdahalelerde, sözleşme ilişkisinin varlığı halinde hekim veya hastane ile hasta arasındaki ilişkinin vekalet sözleşmesine dayandığı kabul edildiğinden, hatalı tıbbi uygulamada tazminat talepleri beş yıllık zamanaşımına tabidir. Hasta ile hekim arasında bir sözleşme ilişkisinin bulunmadığı durumlarda ise hekimin sorumluluğu haksız fiil veya vekaletsiz iş görme hükümlerine dayandırılmaktadır. Buna göre hekimin eyleminin haksız fiil olarak değerlendirildiği durumlarda zamanaşımı süresi, zarar gören hasta veya yakınlarının zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yıldır. Hekimin hukuki sorumluluğunun vekaletsiz iş görme şeklinde ortaya çıkması halinde özel bir zamanaşımı düzenlemesi bulunmadığından TBK 146 uyarınca zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.

Yine Kamu görevlisi hekimin hukuka aykırı eylemlerinden doğan zararlar nedeni ile idare aleyhine açılacak tam yargı davalarında ise zarar görenin idari yargıda dava açmadan önce eylemi öğrendiği (eylemin idariliğinin ortaya çıktığı tarih) tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak tazminat isteminde bulunması; bu istemin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istem hakkında 60 gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren 60 gün içerisinde dava açması gerekmektedir.

 

GERİ DÖNÜN