Türk Medeni Kanunu’nun 335. Maddesi uyarınca yasal bir sebep olmadıkça ergin olmayan çocuk anne ve babasının velayeti altında olup evlilik devam ettiği sürece anne ve baba velayeti birlikte kullanırlar. Türk Medeni Kanunu’ndaki mevcut düzenlemeye göre boşanmadan sonra velayetin anne ve baba tarafından ortak kullanılması kabul edilmemektedir. Ancak 25 Mart 2016 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 6684 sayılı Kanun ile uygun bulunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ek 7. No.lu Protokolün “Eşler Arasında Eşitlik” başlıklı 5. Maddesi uyarınca boşanmadan sonra da ortak velayetin mümkün olacağı yönünde önemli bir değişiklik meydana gelmiştir. Bu konuda henüz yerleşik içtihat bulunmamakla birlikte mevcut uygulama ve çocuğun menfaati gözetildiğinde ortak velayete karar verilebilmesi için tarafların ortak velayeti talep etmeleri ve çocuğun güvenliğine ve üstün yararına aykırı bir husus bulunmaması gerekmektedir. Dolayısıyla tıpkı boşanma halinde ortak velayeti reddeden Türk Medeni Kanunu sisteminde olduğu gibi mahkemece ortak velayete ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin koşullar değerlendirilirken de dikkate alınması gereken birtakım ilkeler bulunmaktadır.
1. Velayetin Düzenlenmesinde Dikkate Alınacak Hususlar
Evlilik devam ederken kural olarak ana ve baba tarafından birlikte kullanılan velayetin boşanma sonrasında düzenlenmesi hususunda hakim çok geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Velayetin düzenlenmesine ilişkin karar verilirken öncelikli olan ve hakimi bağlayan tek husus çocuğun menfaatidir. Bu noktada ana ve babanın anlaşmış olması da velayetin düzenlenmesine etkili olmayıp ancak çocuğun üstün yararına uygun görülürse anlaşmaya göre karar verilebilmektedir.
Hakimler tarafından çocuğun üstün yararı değerlendirilirken çocuk ile ana ve babaya ilişkin birtakım ilkeler göz önünde bulundurulmaktadır. Velayetin düzenlenmesindeki amaç çocuğu yararını korumak ve geleceğini güvence altına almak olduğundan bu kapsamda çocuğun yaşı, cinsiyeti, eğitim durumu, sağlık durumu, görüşü, ortamı, güvenliği gibi hususlar önem taşımaktadır. Ancak velayetin düzenlenmesinde en önemli ölçü çocuğun yaşı olup gelişim psikolojisi verileri ışığında yaş gruplarına göre ana bakım ve şefkatine muhtaç olma kavramı üzerinde durulmaktadır.
Bu kapsamda ortak velayet yönünde karar verilememesi halinde yerleşik Yargıtay uygulamasına değinecek olursak; meydana gelebilecek bir tehlikenin varlığı kanıtlanmadıkça 0-3 yaş grubundaki çocukların velayeti mutlak olarak anneye verilmelidir. Bu yaş grubundaki çocukların anne ilgi ve şefkatine ihtiyacı bulunduğundan çocuğun güvenliğini tehdit eder şekilde olmadığı sürece annenin yaşantısının da hiçbir önemi yoktur. Zira bu yaş grubundaki çocukların annenin yaşantısını idrak edebilecek çağda olmadığı kabul edilmektedir. 3-6 yaş grubundaki çocukların ise annelerine olan ihtiyacı 0-3 yaş grubuna göre daha az olmakla birlikte yine de annenin yakınlığına gereksinimleri olduğundan anne yanında kalmasının çocuğun gelişimini olumsuz etkileyeceğine dair ciddi ve inandırıcı bir delil bulunmadığı sürece velayet anneye bırakılmaktadır.
6-12 yaş grubundaki çocuklar bakımından ana bakım ve şefkatine muhtaç olmaktan söz edilemeyeceğinden anne ve babanın imkanları ve çocuğun sorumluluğunu alabilecek durumda olmaları gibi koşullar ön plana çıkmaktadır. 12 yaşından büyük çocuklarda ise ana ve babaya ilişkin koşulların yanı sıra çocuğun eylemli olarak kimin yanında kaldığı hususu önem arz etmekte; ayrıca bu yaş grubundaki çocuklar genellikle idrak gücüne sahip olduğundan çocuğun kendisi de dinlenerek karar verilmektedir.
Velayet konusunda karar verilirken çocuğa ilişkin koşulların yanı sıra ana babanın özellikleri de önem teşkil etmektedir. Bu nedenle aile mahkemesi hakimi ana babanın çocuğu ihmal etmesi, çocuğu kaçırması, çocuğa şiddet uygulaması, sağlığı, davranışları, ekonomik durumu, mesleği ve yaşı gibi bir takım hususları göz önünde bulundurmak zorundadır. Çocuğun menfaati gerektiriyorsa hakim çocuğu vesayet altına da koyabilir. Ancak bunun için hem ana hem de baba yönünden velayetin kaldırılması sebeplerinden birinin bulunması gerekir.
Velayet Konusunda Çocuğun Görüşüne Başvurulması
Boşanma davasında veya velayetin değiştirilmesi davasında velayet düzenlenirken çocuğun velayetinin hangi tarafa verilmesini istediği konusunda yeterli idrak gücüne sahip ise kendisinin dinlenmesi gerekmektedir. Zira Çocuk Hakları Sözleşmesi ile Çocuk Haklarının Kullanılmasına ilişkin Avrupa Sözleşmesi, görüşlerini oluşturma olgunluğuna erişmiş çocukların kendilerini ilgilendiren davalarda görüşlerine başvurulmasını öngörmektedir.
2. Velayetin Değiştirilmesi Davası
Velayet davasında, çocuğun velayetine ilişkin verilen karar nihai olmayıp Türk Medeni Kanunu’nun 183. maddesine göre değişen olguların zorunlu kılması halinde hakim, re’sen veya ana babadan birinin talebi üzerine gerekli önlemleri alır. Değişen şartlara göre velayetin değiştirilmesi ancak hakim kararıyla mümkündür. Bu kapsamda velayete ilişkin değişiklik talep eden anne veya baba, çocuğun menfaatine aykırı durumların geliştiği gerekçesine dayanarak velayetin değiştirilmesini talep edebilir. Bu davalar uygulamada velayetin değiştirilmesi davası olarak anılmaktadır.
Kanunda çocuğun velayetinin değiştirilmesine neden olabilecek olgulara örnek olarak boşanmış anne ve babanın başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi gösterilmişse de bu haller tüketici olmayıp hakim velayet hakkının yeniden değerlendirilmesini gerektiren her durumda önlem alır. Özellikle çocuk kendisine bırakılmış olan anne veya babanın ölmesi halinde velayet, kendiliğinden diğerine geçmemekte; bu hususta da hakim kararı gerekmektedir.
Çocuğun velayetinin değiştirilebilmesi (Velayetin Değiştirilmesi Davası) için velayet hakkına sahip taraftan çocuğun velayetinin alınmasını gerektirecek haklı bir sebebin varlığı gereklidir. Velayetin değiştirilmesi davası belirli bir süreye tabi olmayıp çocuğun menfaatini gerektirdiği takdirde her zaman açılabilecek bir davadır.